30 Haziran 2011 Perşembe

Son Paragraf

Taşıdığım bavulları kaybettim. Her zaman yetimim ayrılırken şehirlerden. Biriktirdiğim tren seslerini harcadım. Otobüsler dar geliyor, uçaklar kanatsız. Limitsiz kere limitsizim.

Alkış sesleri aramıyordum. Sadece gururlu ve mağrur bir perde indirsin yüzümü istiyordum. Meğer perdelerin yüzsüzlüğüymüş bulandıran suyu. Karanfiller sarayında ölü bir kedinin üfürüğü serinletiyor sol elimi. Ben buyum işte en kuru veda, çıkılmayan yolculuk!..

Bu paragraftan geçebileceğim herhangi bir yer yok. Hoşça kal. Yezidiler gibi kötülüğünden vazgeçen bir şeytanla oyalanıyorum. Seni hatırlatan yüzü çiziyorum camlara. İkide bir emiyorum kanayan parmaklarımı. Satılık şiirler haritasında en acı sözcüğün soytarısını oynuyorum. Aptallığım neşe vermiyor, ama neden? ‘Şaşırtır insan hayatı sözcükleri ama yalnızca yanıltan sözcüklerdir hayatı.’ Otel duvarına kırmızı rujumla yazıyorum bu cümleyi. Efsunluyorum her kelimeyi.

Karalayacağım tüm falları, vatan hainleri diye önce falcıları vurdurtacağım. İhbar edeceğim tüm kahve satıcılarını. Fincanlara patlayıcılar yerleştireceğim. Çünkü sadece bana kalanlardı özgürlüğüm. Bir zamanlar senin adındı o özgürlük. Fallarda çıkan yolculuklardın.

Boynumdaki şiir tasmasını kıracağım. Kıracağım şiirin ince bileğini. Sana da boş zarflar yollayacağım. Nusaybin’deki tüm sokaklara kimsesiz posta kutuları çakacağım. Not etmen için o sorunsuz, biricik hayatını. Eminim büyük bir gururla imzalarsın son cümleyi.

İçimde, bir diğerini eksilttiğini fark etmeden. Seni saksıda çürüyen pis kokulu papatyaların suyuna boşaltacağım. Ve lanet olsun ki bana, o suyu susuz kalmış bir yetim gibi soluksuz içeceğim.

Verdiğim bütün sözlerdi doğu. Kaybettiğim bütün savaşlardı batı. Oysa yönü olmayan tek sözdü unutulmuş olan sevgi. Bütün işim beş dakika sürer. Hafifleyecek bedenim. Kaf Dağı’nı kaybetsem de bir kuş olacağım. İki kez yetim bir kuş…

Yaralarının içinden boşalıyorum. Sevgisiz abajurları yakıyorum. Ölümlere yapma bacaklar takan ruhumu gör diye deliler gibi hayatı kusuyorum. Körlerin dilsiz ejderhası olacağım. Ateşin yaladığı avuçlarımdan alınlar akıtacağım. Dünyanın en yalancı falcısı olacağım. Bizi birbirimize düşman eden kimdi biliyor musun? Nasıl çoğaldılar ve nasıl haklı çıktılar?

Bir yetim için en zorudur yazmak. Geri dönmeyecek olanı bilirim. Senin vedan bu, o yüzden bu kadar kanlı. Benimkisi sadece bir söz…

Hoşça kal. Sonraki paragrafı bilmiyorum. Mavi, yeşil, kırmızı yılanlar kollayacak uykularımı. ‘Hayatı iyileştirecek olan yerlere dokun’ diye yalvaracağım. Ne olur şimdi beni iyileştir. Ama o, lanet olsun, onu şimdiden gören söze… Lanet olsun kabusların kapısını kıramayan ellere…

Belki bir gün hepimiz yeniden aşkla selamlaşırız. Kendi dillerimizle Şahmeranlar, Meryem Analar resmederiz. Bağlıyız birbirimize. Ama önce sen gidiyorsun. Sonra hepimiz, sonra hepimiz. Önce sen burkuyorsun sayfayı, sonra başkaları karalıyor cümleleri. Tam sen ağlayacaksın sanıyorum, bir taş yuvarlanıyor sol kolumdan yere. Başkaları ağlıyor. Korkma anne, aşk seni de öldürmedi, hatırla. Bıraktım oyun sonsuza dek sürsün. Tek tek sökeceğim dolaştığın yerlerdeki acılı yıldızları. İşim beş dakika sürer. Nasılsa bilmiyorum son paragrafı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder